25 Kasım 2012 Pazar

Hayatımın Hatası Sen

Ben, ilk defa birini sevmekle hata ettim. Ben, ilk defa birine hemen güvendim. İlk defa, ilk görüşmemizde sanki yıllardır berabermişiz gibi hissettim. Bu ne böyle, ben neden böyle bir aptallık yaşadım. Ve daha görüşmeden önce, bu ilişkinin sonunu, ne hal alacağını anlamıştım. Ama ben salak, bile bile gittim yanına. İlk defa ve onun için bir yakadan diğer bir yakaya geçtim. İstanbul'un iki uzak ucunda olsakta. Gittim ona, yolları görmedi gözüm. Ona giden yollar, boğaz, daha güzel göründü gözüme. Ama ne oldu, şimdi umrunda değilim.

Ben ona kendimi çok iyi ifade ettim ama onu daha anlayamadım. Ve büyük ihtimal bu yüzden kaçıyor benden. Aslında anladım, son görüşmemizden sonra ve hala konuşmuyor oluşumuzla çok iyi anladım. Yapacak bişey yok. Ben koca bir aptalım. Gidip en tutulmamam gereken kişiye tutuldum. Çapkın, hovarda, bütün kızlarla samimi... Ben kendimi özel hissetmiştim oysa ki.

Yaptım bir hata. Ve acısı kolay kolay geçmeyecek bir hata bu. Beni yıkıp geçen, bu defterleri kapatmayı istediğim bir hata. İşte bu sefer toparlanamam ben, saramam bu yarayı. Fişini çektim artık kalbimim. İstemiyorum kimseyi, çok ve çok uzun birsüre.

Her ne kadar ben onu kısmetim gibi görsem de, bunu asla gerçekten bilemicem. Tek tesellim, o benim için hayırlısı ise zaten olur, diye düşünmek. Yani salakça bir avuntu sadece. Merak ediyorum, birgün gerçekten aşktan yüzüm gülecek mi. O kadar çok hayal kırıklığı yaşadım ki üstüste. Nasıl dayanıyorum bu kadar olaya, anlayamıyorum. Zaten evimden uzaktayım. Kendi, başıma yaşamaya çalışıyorum İstanbul'da. Doğduğum şehri, evimi, annemi özlüyorum. Ne çabuk büyümüşüm ben. Eskiden düşünsem bu kadar yaşadığım şeyi kaldıramazdım. Ben şimdi nasıl tek başıma karşı koyabiliyorum? Nasıl atlatabiliyorum olanları? Büyüyorum ve ilk defa, büyüdüğümü hissediyorum. Evimdeyken hissetmiyordum, anlamıyordum.

İlklerimi bol bol yaşadığım bir dönemdeyim. İlk defa sevmekle hata ettiğimi düşünüyorum ama vazgeçemiyorum. Kokusunu içime çekmekten, kollarının arasında güvende olmaktan, gözlerine aşkla bakmaktan, bi gülüşü için her şeyimi vermekten, elleri üşüdüğünde ısıtmaktan ve beni döver gibi sevmesinden bile vazgeçemem. Sonsuza kadar vazgeçmem. İnanıyorum kendime, sonsuza kadar ona ait olabilirim. Ama... o böyle düşünmüyor. O bağlanamaz, sevemez, tek bir kişiyi sevmek, ona sadık kalmak istemez.

İşte şimdi, bu imkansızlıktan nasıl kurtulucam bakalım, nasıl unutucam onu..?

20 Kasım 2012 Salı

Vizeler...!

Ah.. bu vizeler ah..! Kendimi üniversiteli gibi hissedemiyorum diyip duruyordum ama vizeler yaklaştıkça artık üniversiteli olduğumu hissetmeye başladım valla. Üniversite gerçekten çok güzel, ortam süper falan ama birde şu vizeler olmasaydı herşey daha güzel olacaktı. Tek sorun bu yani üniversitede. Birde hiç bişi bilmiyoruz. Acaba sınavı nasıl yapar hoca, önce girdiğimiz sınavlara benziyor mu, zor mu yoksa kolay mı...İlk defa ya, ilk defa sınava giricez üniversitede. Bu ilk vizeleri atlatsak, içim baya rahatlayacak.

Ve bide ben salak gibi, vize haftasında burdan taa... Kadıköy'e gidicem, daha önce hiç görmediğim biriyle buluşmaya. Çocuk beni biraz ayağına çağrıyormuş gibi oldu ama neyse ona da uzakmış Kadıköy, ortada bir yerde buluşmuş olucaz yani. Aman neyse, giderim ben n'olcak. Adam olsun da umurumda değil. Ama çok takmamaya çalışıyorum ilk defa biriyle buluşacağımı kafama. Bu zamana kadar taktım da, heyecanlandım da, içim içime sığmadı da ne oldu? Hiç... koca bir hiç..! Şimdi, amaaaan... diyorum. Olursa olur, olmazsa uğurlar olsun. Hep birşeyleri kafama takmaktan yoruldum. Artık umursamıyorum öyle fazla.

Tam vize haftamda, burdan taaa.. oraya gidiyorum onunla buluşmaya. Valla değerini bilmeli.  Zaten kaç gündür sadece ders çalışıyorum, uyuyorum, uyanıyorum, yemek yiyorum, ders çalışıyorum, uyuyorum... Böyle gidiyor yani ömrümün en güzel zamanları. Yurt odasında yaşayıp gidiyorum, günlerdir.

Geçenlerde kızlarla hep birlikte canlı müziğe gittik allahtan. Kurtlarımızı döktük, deşarj olduk baya bi. Öğrencilik dediğin buymuş zaten. Vizelerden önce canlı müziğe git, eğlen, göbek at. Sonra hiç o kıvıran sen değilmişsin gibi otur, kös kös ders çalış.

Allahımm... şu vizeleri bir atlatayım, başka birşey istemiyorum (şuanlık).

14 Kasım 2012 Çarşamba

Hayat Bu - Yeniden Doğmak

     Hayat bu, hiçbir zaman herşey yolunda gitmez. Mutlu olduğunu düşünürsün, artık herşey yolunda dersin ama olmaz işte. Asla hiçbir zaman hiçbir şey yolunda gitmez. Ben artık bıktım, bu yolunda gitmeyen işlerden. Bir kere ya... bir kerede herşey çok güzel sürsün gitsin.
     Bir tek okulda herşey yolunda. Vizeler başlayacak 1 hafta sonra. Ödevler veriliyor, ciddi ciddi bişiler yapılıyor artık. Yurtta da her şey iyi. Yani tam kafa dengi insanlar buldum. Beraber birşeyler yapıp, zamanımızı geçiriyoruz. Zaten onlarda olmasa yurt, İstanbul tam çekilmez olacak benim için. Ben ne demiştim daha önce, aşk geldi yine beni buldu demiştim dimi. Zıkkım olsun böyle aşka! Yok abi ya yok, karşındakine asla değer vermeyeceksin. Sen değer verdikçe onun gözünde değersizleşiyorsun çünkü. Birde aynı sınıftayız zaten, affedersiniz ama b*ku yedim yani. Acilen duygusal olarak içimde kalanları da bitirmem lazım, yoksa okul çekilmez bir hal alır benim için. Ve sınıfa gidince başkalarıyla kaynaşayım ki, ona muhtaç olmadığımı anlasın... dimi!
      Bende fırsat bu fırsat dedim. O hayatıma girince ertelediğim şeyleri, yapmaya başladım. İstanbul'a gelmeden önce, hep istediğim şeydi oyuncu olmak. Bende yaptım başvurularımı ajanslara hepsi döndü nerdeyse, gidip birde resmen kaydoldum mu tamamdır. Oyuncu olmasam bile, elimden geleni yapmış olacağım için, içim rahat olacak zaten. Birde facebook'da hep konuştuğum biri vardı, onunla da görüşücem. :)
      Var ya.. hayatıma böyle şerefsizler girdikçe ben iyice delidolu biri oluyorum. Umudumu yitirmeden, hayata sıkıca sarılıp, hayallerimi, hedeflerimi gerçekleştirmeye çalışıyorum. İyi oluyor yani. Başta üzülsem de günlerce ağlayıp, ölmek istesem de. Birden bir bakıyorum yeniden doğmuş gibiyim. Ve bir bakıyorum hedeflerime doğru ilerliyorum.
      İşte hayatımıza girip, bizi mutluluktan havalara uçurup sonra küt diye yere bırakan ve kendimize gelmemizi sağlayan, bizim daha güçlü olmamızı sağlayan kişiliğe erkek deniyor. Aslında kendileri bile farkında olmadan bizi çok güçlü bir kadın haline getiriyorlar. Daha azimli oluyoruz, tuttuğumuzu koparan ve bir daha kolay kolay güvenmeyen biri oluyoruz. Ya da genellikle güveniyormuş gibi yapıyoruz sonraki ilişkilerimizde. Bizi kendine köpek gibi aşık edip sonra da çekip giden erkeklerin sayesinde daha tecrübeli, güçlü biri oluyoruz. Ve bunlar ne yaptıklarını bilmiyorlar, kendi kazdıkları kuyuya sonradan kendileri düşüyorlaryani.  Neyse çok feministçe bir yazı oldu bu. Ama ne yapalım. Dediğim gibi, erkekler bizi bu hale getiriyorlar.